
Türkiye'de Laiklik
TÜRKİYE'DE LAİKLİK
Türkiye'de laiklik, Osmanlı İmparatorluğu zamanında yargı ve devlet yönetiminde kısmen kendini göstermeye başlamış, Cumhuriyet Devrimi ile anayasanın temel unsurlarından biri haline gelmiş, din ve siyasetin birbirine karışmaması ilkesidir. Laiklik Türk Dil Kurumu sözlüğünde bulunan tanıma göre, Din işlerini devlet işlerine karıştırmaması, devlet işlerini dinden ayrı tutmaktır. Hukuki tanımlara göre yaygın olan tanım, devlet ile din işlerinin ayrılmasıdır. Genellikle her yerde laiklik tanım aynıdır. Devlet, bir dine inanıp inanmama meselesini özel bir problem sayar, fertlerinin sadece maddi yönüyle ilgilenir. Devlet hiçbir dini taşımaz, hiçbir dini, ayine ortak olamaz, fakat fertlerin her türlü dini özgürlüklerini, düşüncelerini kabul eder. Herkes istediği dine mensup olabilir din ve düşünce özgürlüğü verir. Devlet, dini esaslara dayanan kanunlar yapmaz, bütün dinlere eşit mesafede durur ve hiçbir şekilde dinlerin ibadet kurallarına nerede ne şekilde ne zaman dini vecibelerin yerine getirileceğine kesinlikle karışmaz bu konuda herkese özgürlük verir. Bunun yanında din devlet düzenini bozacak davranışlarda bulunursa DEVLET düzenini bozacak davranışları önlemekle yükümlüdür. Bu da Din ve Devlet arasında kesin bir çizgi olduğunu gösterir.
Türkiye’de LAİKLİK birçok kişi tarafından tanımlanmıştır. Bunlardan en önemlisi ATATÜRKÜN düşüncesidir. Atatürk'e göre lâiklik, yalnız din ve dünya işlerinin ayrılması demek değildir. Tüm yurttaşların vicdan, ibadet ve din özgürlüğü de demektir. Devlet ve din arasındaki. Osmanlı'da laikliğin ilk belirtileri II. Mahmut zamanında görülmüştür. II. Meşrutiyet zamanında Şeyhülislamın kabineden çıkarılması gibi adımlarla Osmanlı'da devlet kurumları kısmen laikleşmiştir. Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasıyla laiklik ilkesi devlet tarafından tamamen benimsenmiştir. Türkiye'de laikliğin ilk adımı, Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğinde yapılan devrimlerle atılmıştır. Laiklik, Osmanlı İmparatorluğu'ndan Cumhuriyet'e geçişte, din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasını hedefleyen bir reform olarak ortaya çıkmıştır. Türkiye'de laikliğin ilk adımları, Osmanlı'dan Cumhuriyet'e geçişle birlikte atılmıştır. Saltanatın kaldırılması, hilafetin sonlandırılması, dini okulların kapatılması ve laik hukuk sisteminin oluşturulması gibi adımlar, Türkiye'de laiklik anlayışının temelini atmış ve devletin laikleşmesinin önünü açmıştır. Bu adımlar, Türkiye Cumhuriyeti'nin modernleşme yolundaki en önemli kilometre taşlarıdır. Bu süreç, birkaç önemli adımda şekillenmiştir:
1. Saltanatın Kaldırılması (1922)
- Saltanatın kaldırılması, Türkiye'de laikliğe giden ilk önemli adımdı. 1 Kasım 1922 tarihinde Osmanlı devleti sona erdi. Bu da dini otoriteyi ortadan kaldırdı.
2. Hilafetin Kaldırılması (1924)
- Hilafetin kaldırılması da laiklik yolunda atılmış çok önemli bir adımdı. 3 Mart 1924'te Türkiye Büyük Millet Meclisi, hilafeti ortadan kaldırdı. Hilafet, Osmanlı'dan gelen bir yönetim biçimiydi. Hilafetin kaldırılması, ile din ve devlet işleri birbirinden ayrılmaya başlamıştı.
3. Tevhidi Tedrisat Kanunu (1924)
- 3 Mart 1924'te kabul edilen Tevhidi Tedrisat Kanunu, Bu kanunla medreseler gibi dini eğitim veren kurumlar kapatıldı ve eğitim tamamen devletin kontrolüne alındı. Böylelikle laik bir eğitim sistemi kuruldu.
4. Şeriat Mahkemelerinin Kapatılması (1924)
- Şeriat mahkemeleri, Osmanlı döneminde dinin koymuş olduğu kurallar doğrultusunda karar veren mahkemelerdi. 1924'te bu mahkemeler de kaldırıldı ve yerine modern, laik hukuk sistemi kuruldu. Bu adım, hukukun laikleşmesinin parçasıydı.
5. Medeni Kanun'un Kabulü (1926)
- 1926'da kabul edilen Türk Medeni Kanunu Bu kanun, İslam hukuku yerine modern, seküler bir hukuk sistemine dayandı ve kadın-erkek eşitliği gibi laik değerleri benimsedi.
6. Laikliğin Anayasada Yer Alması (1937)
- Laikliğin Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'na resmen dahil edilmiştir. 1937 Anayasa değişikliğiyle, Türkiye Cumhuriyeti'nin laik bir devlet olduğu anayasal olarak güvence altına alındı. 1924 Anayasası'nda doğrudan yer almayan laiklik ilkesi, 1937'de yapılan değişiklikle madde 2'ye eklenerek, Türkiye Cumhuriyeti'nin "laik" bir devlet olduğu belirtilmiştir.
Madde 2: "Türkiye Cumhuriyeti, bir Cumhuriyetçilik, milliyetçilik, halkçılık, devletçilik, laiklik ve devrimcilik ilkelerine dayanan bir devlettir." Bu düzenleme ile laiklik, devletin temel ilkelerinden biri haline geldi ve dini inançlarla devlet işlerinin birbirinden ayrı tutulması gerektiği vurgulanmıştır. Sonuç olarak Türkiye de Laiklik gelişmeleri bu şekilde olmuştur. Din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması Türkiye için bir hukuk devleti olmasını sağlamıştır. Şimdi ki zaman bakıldığında birçok insanın düşünceleri laiklik üzerine çok farklı düşünceler var. Ama insanlar şunu unutmamalıdır ki Din de zorlama yoktur. Bu nedenle dini kurallara göre hareket etmek insanların kendi iradelerine kalmıştır. Lakin devlet de Hukuk kuralları üzerinden insanlara baskı uygulayamaz. Özgürlük kelimesini söyleyebiliyorsak eğer bu da bir özgürlüktür Devlet Dine karışmamalıdır. İnsanların inançlarına giyim kuşamlarına inanış biçimlerine karışmamalıdır. Geçmiş tarihlerde yapılan darbe sonrası Başörtü yasağı ile kadınlara kısıtlamalar getirilmiştir. Bu yasak ile insanlar laiklik düşünceleri üzerine çok değişmiş. Laiklik insanların zihninde kötü bir şekilde canlanmış, insanları laiklikten uzaklaştırmış, Ama Atatürk'ün koymuş oldukları laiklik üzerine bu devlet devam etseydi. İnsanlara hiç böyle bir acı yaşatılmazdı. Laiklik kelimesi anlamı herkes için yakından uzaktan aynı anlama geliyor Asıl mesele laikliği doğru bir şekilde insanlar için UYGULAYABİLMEKTİR.